Her insanın ve başarılı çalışmanın bir hikâyesi vardır.
Ben bu yazımda doğayla bütünleşen, Bartınlı güzel insan, Emekli Öğretmen Celalettin ÖZDEDE ve ilginç hobisinden bahsetmek istiyorum:
Celalettin öğretmen, küçük taşlar kullanarak değişik şekiller ve resimler yapıyor. Bizim kalemle, fırçayla yapamadığımızı, bir zemin ya da levha üzerine yerleştirdiği taşlarla yapıyor. Birbirinden ilginç ve güzel tasarımlarıyla taşlara ruh katıyor. Bunların fotoğraflarını da sosyal medyada paylaşırken, küçük başlıklarla açıklamalar yapıyor.
Celalettin öğretmen, gündeme dair duygu ve düşüncelerini, taşların diliyle söylüyor. Taşlarla yorumladığı yaşama, yine taşlarla müdahil oluyor. Kültürel, sosyal, siyasi hiciv ve göndermelerde bulunuyor. Mevsimler, insanlar, doğa, gündelik ve folklorik yaşam vb. her şey var bu müthiş şiirsel tasarımlarda. Aşk da var, hüzün de neşe de... Hayata ve insana dair ne varsa o!
Kendisiyle Bartın Öğretmen Evi’nde yaptığım röportajı paylaşmak istiyorum:
K.Ç.: Sizi tanıyabilir miyiz?
C.Ö.: 1957 Çaycuma/ Karamusa Köyü doğumluyum. Bolu Öğretmen Lisesi ve Bartın Eğitim Enstitüsü’nü bitirdim. 30 yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra 2009’da Bartın Fatih İlköğretim Okulu’ndan emekli oldum. Bartın’da yaşıyorum. Evliyim ve bir kızım var.
K.Ç.: İlginç bir hobiniz var. Ben hobinizi nasıl isimlendireceğimi bilemiyorum. Aklıma, “Taş Resim Ustası”, “Taşlara Ruh Veren Öğretmen”, “Taşları Konuşturan Adam”, “Taşlara Adım Attıran İnsan” gibi adlar geliyor… Sanatınızın sizce adı nedir? Buna kendinizce verdiğiniz bir isim var mı?
C.Ö.: Sanatımın benim de bilmediğim bir adı vardır belki. Ama ben kendimce, "TAŞLARIN DİLİ" ya da "KONUŞAN TAŞLAR" diye adlandırdım.
K.Ç.: Aşkla yaptığınız, tutkuyla bağlı olduğunuz uğraşınızla bizi kendinize hayran ettiniz. Bu özgün çalışmanız ve paylaşımlarınız sayesinde biz de sizinle birlikte kültüre, doğaya ve çocukluğumuza yolculuk yapıyoruz. Taşlarla yolculuğunuz nasıl başladı?
C.Ö.: Ben bir köy çocuğuyum. Babam madenciydi. Annem öküzle çift sürerdi çocukluğumuzda. Sabanın demirine biriken taşları tarla kenarına toplar, biriktirirdik. Boş zamanlarımda, dinlenme sırasında o taşlara değişik şekiller verir, onlarla 2-3 katlı evler yapardım. Temelini o günlerde attım belki de.
Emekli olduktan sonra, doğa yürüyüşlerim sırasında yol kenarında gördüğüm taşlar, ilgimi çekti. O taşlardan önce bir anne ve dizine oturmuş bir çocuk resmi yaptım. Bartın TOKİ Kent Ormanı içinde yaptığım bu çalışmayı, birileri puta benzetmiş olmalı ki, bozdular. Ben tekrar yaptım, onlar tekrar bozdu. Böyle bir kaç defa sürdü. Bu durum yüreğimi incitti, beni ziyadesiyle üzdü.
Sonra dedim ki kendime, "Üzülmek yerine, bu taşların küçüklerini toplayayım, evde yapayım, kalıcı olsun." Ama yaptığım çalışmalar çoğaldıkça çok yer kapladı. Haklı olarak evdekiler isyan etti bu kez de. Sonra, ben bunları kalıcı olarak yapmaktan vazgeçtim. Yaptım, fotoğraflarını çektim, bozdum. Kayıt altına aldım. O gün bu gündür bu şekilde devam ettiriyorum. Ve fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyorum. Güzel beğeniler, yorumlar da alıyorum.
K.Ç.: Kullandığınız taşları nerelerden buluyorsunuz? Bunları bulması ve saklaması zor olmuyor mu?
C.Ö.: Sanat olsun, zanaat olsun yapılan işte malzeme çok önemli. Taşları bulmak, taşların özelliği çok önemli. Ben daha çok çakıl taşlarını seviyorum. Taşların su tarafından daha çok aşındırılmış olması, onlara parlaklık ve güzellik veriyor. O yüzden ırmak ve deniz kenarlarındaki, uzak mesafelerden gelen, suların aşındırdığı taşlar daha kıymetli. Taşların parlak ve pürüzsüz olması tercih nedenim. Genellikle Çaycuma Filyos Çayı kenarındaki ve Amasra/ Akkonak Koyu’ndaki denizin aşındırdığı, doğadan kopan taşlar daha kaliteli. Arabamla gidiyorum taş bulmaya. Hem geziyorum, hem taş topluyorum, hem de fotoğraf çekiyorum.
K.Ç.: Sizin yaptığınız bir bakıma el sanatı. Başka sanatlar ve diğer el sanatlarıyla bir ilginiz, bir çalışmanız var mı?
C.Ö.: Önceleri ağaç yakma sanatıyla uğraştım. Ayrıca amatör olarak şiir yazıp seslendiriyorum.
K.Ç.: Doğa yürüyüşlerini ve fotoğraf çekmeyi de çok seviyorsunuz, bu konuda neler söylemek istersiniz?
C.Ö.: Eskiden herkesin fotoğraf makinesi ve çekim imkânları yoktu. Şimdi, akıllı telefonlar ve teknoloji sayesinde, her şey kolaylaştı. Gezdiğim, gördüğüm yerleri başkaları da görsün düşüncesiyle gezerken ilgimi çeken, bana güzel gelen şeyleri fotoğraflayıp "DOĞADAN" başlığı altında paylaşıyorum.
Yürüyüşü spor amaçlı yapıyorum. Bir günlük değil, ömür boyu sürecek şekilde yapıyorum. Her gün bir saat, sabahları aynı saatte hafta içi iki, hafta sonu dört-beş arkadaş yürüyoruz. Genellikle Bartın’a yakın kırsal alanda, patika yollarda ve yürümeye uygun yerlerde yürüyoruz.
K.Ç.: Yaptığınız çalışmaları nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz? Ya da nasıl değerlendirilmesini istersiniz?
C.Ö.: Ben bu çalışmayı tamamen amatörce, haz aldığım için yapıyorum. Maddi hiçbir beklentim yok. Yeter ki, birileri benim çalışmamı görüp değerlendirsin. Mümkün olursa, bir yerlerde sergilenmesi, hoşuma gider. Ve bu işi birilerine öğretebilirsem, gençlerde merak uyandırabilirsem, ne mutlu bana!
K.Ç.: Her şey arkasında bir hikâye barındırır. Keyifli bir söyleşi oldu, teşekkürler Celalettin öğretmenim, taşları konuşturup, taşlarla hayatımıza dokunduğunuz için…