(Ümit Sarıaslan’ın Ardından)
Ankara’dan gelen acı haberle içim yandı.
Yolu Bartın’dan geçen, Bartın’ın kültür harcında da emeği olan, çok sevdiğim saydığım eğitimci, grafik tasarımcı, ressam, şair, araştırmacı yazar Ümit SARIASLAN'ı kaybettik (31 Aralık 2021).
Yazışmalarımızın birinde, “Yaşam bitmemişlikler senfonisidir” demişti. Yokluğuna inanasım gelmiyor bir türlü. Onca kitap, onca çalışma, o güzel hayaller, aydınlık idealler, basılmayı bekleyen araştırma ve kitap dosyaları, yalnız/ yarım mı kaldı şimdi? Olmadı Ümit ağabey, daha yazılacak çok kitap, tozu alınacak çok sayfa, gün yüzüne çıkartılacak çok tarih araştırması vardı. Yaşamı ve eserleri incelenecek, değeri teslim edilecek çok aydın, çok halk kahramanı ve unutulmaktan kurtulacak çok yazın ve kültür eri vardı. Daha arkeolojik kazı titizliğiyle elini atacağın, kalemini değdireceğin çok yazı konusu vardı. O çağıldayan ses yok mu artık? Bazen gönderdiğin e-postanın mektup sıcaklığında, bazen telefonun ucunda “ Keramettin, kardeşim, nasılsın? Sesini duymak için aradım. Esen Aliş nasıl, Bartın nasıl? İyi olduğunuzu, sağ olduğunuzu bileyim o yeter bana” diyen o sıcak, o içten ses nasıl unutulur? Sevdiğiniz bir insanın, bir büyüğünüzün elini her zaman omzunuzda hissetmeniz, kaleminin kaleminize dokunduğunu duymanız; sanat ve yazın alanında ortak heyecanlar yaşamanız, ne kadar önemli ve değerlidir bir insan için. İşte Ümit SARIASLAN benim için öyle biriydi. Onlarca kitaba imza atan, tanıdığım en çalışkan, en heyecanlı, kalemi ve hitabeti çok güçlü sanat ve edebiyat insanlarındandı. Konuşmasındaki arı, duru Türkçeye ve şiirsel sözlere hayrandım. Telefon görüşmelerimiz sırasında, imgesel bulduğum, şiir ve özdeyiş tadı aldığım çok sözünü not almışımdır; kaçırdıklarım adına da üzülmüşümdür. O yüzden telefonlarını açarken hemen kalem kâğıda da koşardım. Ah be Ümit ağabey bunu bize yapmamalıydın! Seninle sohbet etmeyi, yazının ve “sözün kanatlarında uçmayı” ne çok özledim bilemezsin.
Kendisini Bartın'da iki kez edebiyat etkinliğine davet ettim. Her defasında yüksünmeden, karşılık beklemeden Ankara rüzgârı gibi geldi, bizi mutlu etti. İlki Mayıs 1999’da gerçekleştirdiğimiz, tarihçi-şair A. Kadir Paksoy’la birlikte katıldığı “Şiir ve Eğitim” başlıklı söyleşiydi. Kültür Bakanlığı yayınlarından çıkan A.Kadir Paksoy’la ortaklaşa imza attıkları ANADOLU ANADOLU adını taşıyan gezi yazıları kitabında (2001) “Paflagonya Kıyılarında” başlıklı yazısında etkinliğimizden, Bartın’dan ve benden bahsederek bizi onurlandırdılar. O yazıdan bir kesit: “Sabah, meslektaşımız, kardeşimiz ve mihmandarımız Keramettin Çetin, bizi kenti gezmeye çıkardı. Bartın Çayı’na doğru uzanan bir caddede çok güzel tarihi evler gördük. Kimilerinin önünde durup fotoğraf çektirdik. Bartın Çayı’nın kıyısına vardığımızda ise büyüleniverdik. Doğa bütün saflığı ile gülümsüyordu bize… Bartın Çayı, sanki bir yıl önce kenti sular altında bırakan, evleri basan, insanları tepelere doğru kovalayan o ırmak değilmiş gibi, dingin ve durgundu… Sabah güneşinde, ırmak kıyısında bir çınar altında, Üstâd, ben ve şair kardeşimiz Keramettin, küçük, boyalı, porselen tabaklarla sunulan ince belli Paşabahçe cam bardaklarda, çay değil, çağları içtik gibi geldi bana…”
İkincisi Nisan 2011’de Köksal Toptan Lisesi 6. Edebiyat Günleri kapsamında gerçekleştirdiğimiz söyleşiydi. Işığını, bilgi birikimini, enerjisini bizden eksik etmedi hiçbir zaman Ümit Sarıaslan. Her zaman bizi çoğalttı, varsıllaştırdı. Öğretmen Dünyası Dergisi'nde "Tarihin Sularında Bir Kültür Öncüsü; ÖĞRETMEN-ŞAİR-YAZAR KERAMETTİN ÇETİN" başlıklı bir de yazı kaleme almıştı (2014).
1929-1973 arasında aralıklarla 24 yıl Bartın Belediye Başkanlığı yapan ve evi etnografya müzesi haline getirilen efsanevi belediye başkanı Kemal Samancıoğlu’nu (1897-1985) anlattığı: “ÇERÇEVESİNDEN TAŞAN TARİH (Yaşım ve Başımla Ben/ Kemal Samancıoğlu) adlı kitabında, eşi müzeci Servet Sarıaslan’la Bartın Kitap Fuarı’nda katıldıkları söyleşiden bahisle, “Salon, tek başına bir kültür kurumu gibi çalışan şair-yazar, Tarih Öğretmeni Keramettin Çetin’in öğrencisi gençlerle dolmuştu.” diye söz eder. Yine iç sayfalarda Bartın kent kültürü ve kimliği üzerine yazdığım yazılardan, sanat ve edebiyat çalışmalarımdan bahseder. Ankara’dan adıma imzalı gönderdiği bu kitaptaki, güzel el yazısı ve anlamlı sözleri çok özeldir benim için, “Sevgili Kardeşim Keramettin Çetin’e, içinde kendisinin de olduğu bir serüvenden sevgiyle.”
Kuşkusuz beni en iyi tanıyan, en iyi anlayan insanlardandı. Taziye için eşi Servet Sarıaslan’ı aradığımda Servet abla söylemişti, “ Seni ne çok severdi. Adını, sesini duyduğunda ne kadar mutlu olurdu”. Hem yüz yüze görüşmelerimizde, hem de telefonla görüşmelerimizde çok hoş sohbetlerimiz oldu Ümit Sarıaslan’la. Dertleştik, birbirimize, umut ve heyecan verdik. Sanatın ve edebiyatın sularında birlikte yol aldık. Sohbeti, heyecanı ve insan sıcaklığı her zaman iyi gelmiştir bana.
Ümit Sarıaslan’la 23 yıla varan dostluğumuz boyunca pek çok görüşmemiz ve onlarca yazışmamız oldu, İşte onlardan biri. Ümit ağabeyin kaleminden süzülen zekâ pırıltısını, zihin açıklığını, göz ve gönül güzelliğini, şiirsel dilini yansıtması açısından burada paylaşıyorum.
(Edebiyat Günlerimize katıldığı söyleşi sonrası Ankara’ya döndükten sonra kaleme aldığı 2 Mayıs 2011 tarihli e-posta yazısından):
Sevgili Kardeşim Keramettin,
Döndük işte. Sular aktı geçti. Hayatın ve hayatlarımızın üzerinden…
Yorgunluğu yeni attım. Üstelik dün öğleye yakın başladığımız, ufarak bahçeye biçim verme işine karşın.
Dalların dibiydi, çiçekler ekmekti, toprağı herk etmekti derken; yattığım yeri bilemedim iki gündür.
Şimdi iyi duyuyorum kendimi; tende ve tinde.
Dolayısıyla ancak ses verebiliyorum. "Dün dünle gitti" ama biz unutmadık dünde söylenen şarkıyı.
Sana, Amasyalı gezgine, kitapların kraliçesine, sesinin sularında Bartın'ın yüzdüğü kadına, yanınızda yakınınızda açan her yaştan çiçeğe, deli kıza; alnı ışıklı dili yıldızlı o güzelcecik insana. Çaycıya, çörekçiye, karnımızı doyuran, ateş suyumuzu verene... Selam, sevgi.
Elbet dağlara, ağaçlara, sulara, engin göğe; taşa toprağa selam.
Bir kendime gelince; yani belleğin ve bilincin, duyarlığın ve düşüncenin suları durulunca yazacağım.
Vali şairden, Şair valiye; gazeteciden canlı gazetelere, salonda, sokakta canını hayatın canına ekleyen güzel insanlara... Canını toprağa katmış güzel insanlara... Bir Bartın Güzellemesi'ni besleyecek onca ders, deneyim, birikim ve esin yükü birikti kafamda. Bunları bir biçimde yazacağım.
Geç kalmadan, gecikmeden bir selam vereyim istedim tümüne, tümünüze...
"Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun"
Sağlık ve esenlik dileyerek. ÜSA
Ümit Sarıaslan çok çalışkan, çok üretken bir yazın insanıydı. Haliyle çok okuyan. 40 yıllık dostu ve arkadaşı şair Abdülkadir Paksoy, “Yahu günde beş yüz sayfa okunur mu? Vallahi okuyordu” der Ümit Sarıaslan’dan bahisle. Ankara’da oturdukları evin dışında bir başka evleri olduğunu, orada kiracı değil, kitapların oturduğunu, 10 bin kitaptan oluşan dev bir kütüphane ve belgelik olduğunu, orada mutlu olduğunu, okuma ve yazma çalışmalarını yaptığını konuşmalarımız sırasında öğrenmiş ve gıpta etmiştim. Şimdi eşi Sevgili Servet Sarıaslan ve oğlu Ekin, “Ne yapacağız şimdi o kütüphaneyi, Ümit’in üzerine titrediği kitaplarını, yazı dosyalarını ve araştırmalarını?” diye düşünüyor.
Ümit ağabey ülkesine, toprağına; işine, edebiyata, sanata tutkuyla bağlıydı. Konuşmasındaki çağlayan ses, gözlerindeki ışık bundandı. Her zaman kalbimizde, anılarımızda ve eserleriyle yaşayacak. Ümit Sarıaslan’ı “Safo Saflığı” başlıklı kısa şiiriyle selamlıyorum, “Aşkın da payı var / Sabahın şarkısında / Şaşkın bakışında güneşin”…