Siz bu evin ilk sahibi misiniz? Bu güzel evin geçmişi hakkında bilgi verir misiniz?
İlk sahibi değilim. Ben bu evi 1983 senesinde satın aldım. Biz arka bahçeden komşuyduk bu evle. Harabeydi burası. Buranın sahibi, İbrahim Hedemekçi oğlu armatör Sedat HEDEMEKÇİ idi (Allah rahmet eylesin). Kaptandı, gemileri vardı. 8 milyona satın aldım (yanlış söylemeyeyim, milyon muydu, bin miydi karıştırdım şimdi). O parayla 150 m2, üç tane yeni betonarme daire alabiliyordum. Ahşap evde oturmak güzel ama masraflı. Ben bu eve her Allah’ın senesi 10-15 bin lira para harcıyorum. Geçen yıl 25 bin lira harcadım bakımı için. 2010’da 100 bin lira yetmedi. 1983’te aldığımda da kuvvetli bir bakım ve tadilat yaptırmıştım. Eskiden, evin aşağısındaki şu anki yol, yani ırmak caddesi yoktu. Patika yol vardı. Hep gemi tersaneleri vardı. Çektirmeler buralarda yapılırdı. Irmağa 300-400 tonluk büyük gemiler gelemezdi. Çektirme denilen ufak gemilere kereste, kireç, çimento yüklenir; boğazdaki limana kadar çektirmelerle taşınır, orada büyük gemilere yüklenirdi. Eskiden büyük ceviz kütüklerini birbirine bağlarlardı. 30-40 tanesini motorla ya da kıyıdan halatla, elle çeke çeke boğaza götürürler; gemilere yüklerlerdi. Bartın yalı boyu ve ırmak o zamanlar çok hareketliydi. Bartın’ın ticaret ulaşımı buradan sağlanırdı. Eski evin bahçesi bir dönümdü. İki ekmek fırınımız vardı. Haftada iki kez ekmek yapılırdı. Yemekleri, kavunu, karpuzu kuyuya sarkıtırdık akşam oldu mu çekerdik. Bizim buzdolabımız buydu. Eski evlerin hepsinin bahçesinde fırını, kuyusu vardı. Bahçemizde sebzenin dışında elma, armut, ayva, döngel (muşmula),dut, nar, kiraz, narenciye, ceviz hepsi var. (Sohbet ederken Güler Abla bahçenin yeni meyvelerinden getirdi, incir, küçük küçük şeftaliler -köy şeftalisi imiş cinsi- çil çil kırmızı elmalar. Yalan yok, üzüm ve mandalinalar marketten dedi. Bize de götürmemiz için elma ve ceviz verdiler. Ben böyle ceviz görmedim. İki ceviz büyüklüğünde, yumurta gibi ve çok lezzetli. Yaşken 60 gram geliyormuş bir tanesinin ağırlığı.) Bu cevizleri 1998’de selden önce dikmiştim. Fidanını Tarım’daki fidanlıktan almıştım.
Evin ön cephesindeki bahçede, dalları şemsiye gibi yüksekçe bir çam ağacı vardı. Evin kartpostal güzelliğini tamamlayan güzel bir ağaç, şimdi o ağaç yok maalesef. Onun öyküsünden de bahseder misiniz?
O ağacı 1984 ya da 1985’te dikmiştim. Bartın’da Orman Fakültesi’nin temeli atıldığı zaman. İlkokulda bütün çocuklara çiçek dağıtır gibi çam fidesi dağıtmışlardı. Bizim çocukların getirdiği fideleri o zaman dikmiştim. 3-4 yıl önceki yoğun kar yağışında tepesindeki dallar kırıldı, sonra da tamamen gövdeden yıkıldı. Hatta aynı yıl bu çam ağacı gibi, 40 senelik dut ağacımız da yıkıldı. Yılbaşı gecesi, komşunun evinin üzerine yıkıldı.
Bu ev kaç yıllık, evin tarihçesi hakkında neler söylersiniz?
88-89 yıllık olduğunu düşünüyorum. Merdiven taşında eski yazıyla 1931 yazıyordu. Tamirat yaptırırken filan o taş gitmiş. 1934-35 tarihli Bartın fotoğraflarında bu ev var. Bu evi gemi ustaları yapmış. Orduyeri’nden Mehmet Ilıca evin yapımı sırasında düşmüş ve sakat kalmış. Beli eğikti, kambur yürüyordu. Bir evi o zamanlar yapması 6-7 yıl sürüyormuş.
Evin yapı tarzı, mimari özellikleri hakkında neler söylersiniz?
Bu evlere İstanbul modeli diyorlar. Bu evi alalı, üç kere çatı tamir oldu. Üç kere kiremiti değişti. İlki Osmanlı kiremiti, eski kiremitlerden. Sonraki toprak kiremit. Şu an ki de öyle. Alt kat üç oda bir mutfak. Daire gibi, ocağı vardı; mutfağı vardı. Eskiden odunluktu. Şu an oturulmuyor, yarı ardiye gibi kullanıyoruz. İkinci katta üç oda vardı. Ortayı açtık, iki odayı birleştirdik, oturma odası/salon olarak kullanıyoruz. Odanın birisini de mutfak yaptık. Üçüncü katta, üç tane yatak odası ve balkon var. Ayrıca her katta ayrı ayrı banyo ve tuvalet var. Şu an, ikinci ve üçüncü katı birlikte dubleks olarak kullanıyoruz.
Evin alt kat duvarları taştan (Bu taşlar Karaçay’daki taş ocaklarından gelirdi). İkinci kat duvarları Bağdadi yani ince çıtadan, içi sıvadan. Üst kat da öyle. Evin dış yüzey kaplaması çam ağacından. Evin karkası çoğunluk meşeden. Evin tabanı, duvarları, tavanı her yeri tahtadan. Eskiden güneş vurdu mu mis gibi çam kokardı. Geçen seneye kadar sobalı idi evimiz, bu sene doğalgaza geçtik.
Burası eskiden hali vakti iyi olanların oturduğu mahalleymiş. Bu muhitte oturanlardan bazıları; Halil hocalar (Yirmibeşoğulları), Cumalılar (Türkili ailesi) ve Kemikzade Konağı’nın ilk sahipleri. (200 yıllık filan olan bu konak, aslına sadık kalarak düzenlendi. Kemikzade Konağı adıyla butik otel olarak hizmet veriyor şimdi).
Bu evle ilgili anılarınız, unutamadıklarınız nelerdir?
Bu evde korku filmi gibi o büyük seli yaşadık, unutmak mümkün değil. Çocuklarımızın düğününü, sünnetini burada yaptık. Rıza Yalçınkaya’nın Belediye Başkanlığı döneminde, Çilek Festivalleri’nde filan çekim amaçlı kına gecesi, gelin alma, gelin çıkarma gibi canlandırmalar yapıldı. Daha bir takım etkinliklerde yine ev kullanıldı. Bu evde bizden evvel film filan da çekilmiş.
Bu ev, mahalle sizin için neyi ifade ediyor?
Cevabı Güler Hanım verdi: “Ben bu evi hiç bir şeye değişmem. Hasan kaç kez satmak istedi bu evi, sattırmadım. (İşin ilginç yanı, Güler Hanım alırken de karşı gelmiş bu eve, satarken de. Alırken banyosu, tuvaleti eskiymiş, kötüymüş; o yüzden karşı gelmiş). Ben bu evin ilk tadilatında ustalara üç ay boyunca su ve yemek taşıdım. Bu evde çok emeğimiz, yaşanmışlıklarımız var. Onları nasıl bırakalım. Mahallemiz eskiden çok sakindi. Evlerin hepsinin geniş bahçesi vardı. Bahçeler arasında, sınır, duvar yoktu. Komşumuz azdı ama komşuluk ilişkilerimiz çok iyiydi. Örneğin, komşumuz Emmana vardı. Onu çok severdik. (Ayşe Çamurcu’ymuş Emmana’nın adı. Kocası 1955’te ölmüş. Adliyede başkatipmiş) Emmana’nın kızı Zonguldak’ta öldü, cenazenin getirilmesi, defin, taziye işleriyle, her şeyiyle Hasan ilgilendi. Çok yakındık birbirimize. Bizi aileden biri olarak görürdü, biz de onu aynı şekilde. Biz, bu evden başka evde yapamayız, apartman dairesinde yaşayamayız. İyi kötü her yıl masrafı da olsa burada oturacağız, burada yaşayacağız. Burada öleceğiz.” (devam edecek)