Bartın'ın Amasra ilçesi, tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. Bu izlerden biri de Amasra Büyükada'da bulunan ve günümüzde harap durumda olan Tavşan Adası Manastırı'dır.
Manastırın kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte, Bizans döneminden kalma olduğu tahmin edilmektedir. Bu tahmin, Amasra'daki Büyükada'nın Hıristiyanlık tarihi bakımından önemli bir yere sahip olması ve Bizans kaynaklarında bahsi geçen bir manastırın varlığıyla desteklenmektedir.
Manastır ve Tarihi:
Manastır hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır. Günümüze ulaşan herhangi bir kitabe bulunmadığından, manastırın inşası ve kurucuları hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır.
Ancak Bizans tarihçisi Teofanis'in yazdıklarından, manastırın 7. yüzyılın sonlarında var olduğu ve Amasralı Rahip Cyros'un ikamet ettiği yer olduğu bilinmektedir. Cyros, Bizans İmparatoru II. Justinianos'un tahttan indirilmesi ve sürgüne gönderilmesi olayında önemli bir rol oynamıştır.
Cyros'un Kehaneti ve Patrikliği:
Sürgündeki imparator Justinianos, Amasra'da Cyros ile karşılaşır ve Cyros ona tekrar tahta geçeceğini kehanet eder. Bu kehanet gerçekleşir ve Justinianos 705 yılında tahta geri döner. Justinianos, tahta çıktıktan sonra Cyros'u Bizans Patrikliği'ne atar.
Cyros, Patrikliği boyunca kilisede reformlar yapmak ve Bizans İmparatorluğu'nun siyasi ve dini birliğini sağlamak için çalışır. Ancak 711 yılında çıkan bir ayaklanmada Justinianos öldürülür ve Cyros da makamından istifa etmek zorunda kalır.
Manastırın Son Dönemleri:
Cyros'un istifasından sonra manastır hakkında fazla bilgi yoktur. Bazı kaynaklara göre Cyros, İstanbul'a dönerek Hora Manastırı'na çekilir ve burada hayatını kaybeder.
Diğer kaynaklara göre ise Cyros, makamından ayrıldıktan sonra Karadeniz'deki manastırına geri döner. Manastırın ne zaman terk edildiği veya yıkıldığı bilinmemekle birlikte, günümüzde harap durumda olduğu bilinmektedir.
Adada araştırma yapan Semavi Eyice, yapının süsleme özellikleri hakkında şunları yazmıştır;
“Define arayıcıları tarafından meydana çıkarıldığı zaman hayli zengin olan iç tezyinattan bugün bir şey kalmamıştır. Enkaz arasında, döşeme mozaiklerine ait renkli taşlardan başka küçük cam küblerin de bulunması, kilisenin evvelce duvar ve kubbesinin mozaiklerle süslü olduğunu gösterir. Büyükada kilisesi, 1937’de bulunduğu zaman zemini süsleyen döşeme mozaikleri tamamen sağlam bir halde bulunuyordu. Bunların ortalarındaki yekpare levhaları, defineciler, aradıkları hazinenin merdiven kapağı zannetiklerinden, bu yolu bulmak için bütün mozaikleri tahrip etmişlerdir. Narthekse bitişik kuzey hücresinin zemininde olan bu mozaiklerin bulunduğu yer, son gidişimde kalın bir toprak tabakası ile örtülü olduğundan, elân durup durmadıkları kontrol edilememiştir. Harabenin içinden ve etrafından toplanan numunelerden anlaşıldığı gibi, buradaki zemin mozaik tezyinatı, geometrik şekillere göre kesilerek yan yana birleştirilmiş muhtelif cins ve renkte taşlardan meydana gelmiştir. İçinde küçük mermer kırıkları da bulunan, gayet ince dövülmüş tuğla tozuyla yoğrulan, açık pembe renkte bir harcın (horasan) içine gömülen bu taşlar değişik şekiller göstermektedir. Buradaki umumi kompozisyonu tespit edememekle beraber, rastlanan parçalar arasında görülen şekiller birçok yerlerde rastladığımız benzerleri hatırlatmaktadırlar. Bu tip tezyinat normal bir Bizans kilisesi için gayet tabii olmakla birlikte, Anadolu’nun oldukça ücra bir köşesinde, küçük bir kayalığın üzerinde yapılan bir kilise için de fazla lükstür. Büyükada kilisesinde bulunan kare, yuvarlak, üçgen ve altıgen taşlar, başka yerlerde de olduğu gibi zeminin bir takım dikdörtgen veya girift S şeklinde (entrelacs) çerçevelerle bölündüğünü ve ortada boş kalan sahanın ya düz yekpare levhalar ya da aynı motifi tekrarlayan küçük taşlarla kaplanmıştır.”
MUHABİR - YUSUFHAN KABAKCI